12.02.2024
6 Dakika
Orta Anadolu bozkırının kendine has kültürüne beşik olmuş ve aynı zamanda tarihi Kapadokya bölgesinin de bir parçası olan Kırşehir, Türkiye’nin birçok şehri gibi görülmeye değer pek çok tarihi, kültürel ve doğal varlığı barındırıyor. Anadolu’ya özgü bir müzik türü olan ve belki de bir anlamda “blues” türüne benzetilebilecek bozlağı en iyi icra eden müzisyenleri de yetiştirmiş olan Kırşehir’de mutlaka görmeniz gereken yerlerden altısını sizler için yazımızda bir araya getirdik. Umarız, bozkırın gizemli atmosferine çok yakışan bozlakların eşlik edeceği bir gezide size rehber olur.
Kalehöyük, Büklükale ve Yassıhöyük kazılarında elde edilen buluntuların sergilendiği müze Türk ve Japon hükümetlerinin kültürel ve ekonomik işbirliğiyle kurulmuştur. Kalehöyük kazı alanı yakınlarında bulunan müze, höyük formunda ve doğayla uyumlu bir yaklaşımla inşa edilmiştir. Kalkolitik Çağ’dan Osmanlı dönemine uzanan bir yelpazede eserlerin sergilendiği Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi’nin bir diğer önemli özelliği ise ziyaretçilerine kazı süreci hakkında fikir verecek biçimde düzenlenmiş olmasıdır. Türk-Japon ilişkilerinin en dostane izlerini taşıyan müzenin yanında oldukça büyük bir geleneksel Japon bahçesi olan Mikasanomiya Anı Bahçesi de bulunur.
İlk Hıristiyanlık ve Orta Bizans Dönemlerinde görülebilen yeraltı şehirlerine bir örnek olan Mucur Yeraltı Şehri’nde bugün ziyarete açık olan 42 oda aslında şehrin küçük bir bölümünü oluşturur. Yere gömülü durumda olan büyük erzak ve su küplerinin görülebildiği, su kuyularının ve nişlerin de bulunduğu odalar arasında daire planlı, çok sayıda nişe sahip bir oda olması dikkat çekicidir. Bu farklı yapıdaki odanın bir ibadet yapısı olabileceği düşünülmektedir. Volkanik kayaların içine gizlenmiş bu büyüleyici şehir, ziyaretinizi bekliyor.
Deniz seviyesinden 1.080 metre yüksekte yer alan Seyfe Gölü, Kırşehir’in “kuş cenneti”dir. Dünyada nesilleri azalan flamingoların da aralarında bulunduğu 182 farklı kuş türünü barındıran göle, 25 kuş türü de göç yolları üzerinde uğrar. Gölü Seyfe Köyü yakınlarındaki höyükten izleyerek manzaranın keyfini yukarıdan çıkarabilir ya da kıyısını ziyaret edip yüzlerce flamingonun oluşturduğu muhteşem görselliğe tanık olabilirsiniz.
1272 yılında, üç farklı tuğlanın kullanıldığı bir örgü sistemiyle inşa edilen Cacabey Medresesi, Anadolu’da bu sistemin kullanıldığı tek yapı olmasıyla dikkat çeker. Günümüzde cami olarak kullanılan ve minaresindeki mavi çiniler dolayısıyla halk arasındaki “Cıncıklı Cami” olarak da bilinen yapının, inşa edildiği dönemde bir astronomi okulu olarak hizmet verdiği düşünülmektedir. Medrese binasını Anadolu’da türünün tek örneği kılan bir özelliği de ana eyvanındaki iki sütunun üst üste bindirilen koni ve küre biçimleriyle yapılmış olmasıdır.
Halk arasında Üçayak olarak isimlendirilmiş ve günümüze sadece kalıntıları ulaşabilmiş kilisenin esas ismi bilinmemektedir. Bizans Dönemi’ne tarihlendiği düşünülen ve mimarisindeki sanatsallıkla dikkat çeken yapının insan yerleşimi izine rastlanmayan bir arazide bulunması, hikâyesini daha da ilginç kılar. Kaya temel üzerine büyük oranda tuğlayla inşa edilen çifte kilise, Bizans mimarisinde yaygın olmayan bir tekniği yansıtır. Ayakta olduğu dönemlerde hiçliğin ortasında bir sanat eseri olarak yükseliyormuş gibi görünen kilisenin kalıntıları, ziyaretçilerinin hayal gücünü harekete geçiren bir atmosfer sunuyor.
Anadolu Selçukluları tarafından, tarihi İpek Yolu üzerindeki Kırşehir ile Konya’yı birleştirmek amacıyla 1248 yılında inşa edilen köprü, uzun geçmişinde çeşitli onarımlar geçirerek günümüze kadar ulaşmıştır. Önemli bir Türk mimari eseri olan ve 13 sivri kemer üzerine yerleştirilmiş Kesikköprü, Kızılımak’ın iki yakasını birbirine bağlar. Yüzyıllar önce çok önemli bir ticaret rotası olan İpek Yolu’nda gidip gelen kervanları gözünüzde canlandırmanızı sağlayan Kesikköprü, Kırşehir’in görülmeye değer yapılarından biridir.