13.08.2021
5 Dakika
Müzeler, sadece arkeolojik buluntu ve tarihi eserlerin korunduğu ve sergilendiği yapılar değildir. Müze tanımı ve işlevi, zaman içinde sürekli değişir. Günümüzde müzeler, arkeolojik buluntu ve tarihi eserleri barındırıp sergileme işlevlerinin yanına, çok önemli eğitim ve araştırma merkezleri olma özelliğini de eklemiştir. Müzelerin; toplumun eğitimi, kültürü, gelişimi ve farkındalığı üzerinde oldukça büyük bir rolü vardır. Bu yüzden, günümüzdeki müzelerin öncelikleri ve işlevleri eski dönemlerdekinden daha farklıdır. Ancak elbette Türkiye’de de bu gelişim bir tarihsel süreç içinde gerçekleşmiştir ve bu serüvenin bir de başlangıcı vardır. Bu serüvenin başlangıcında, ülkemizde müzeciliğin temellerinin atıldığı, Türkiye’nin ilk müzesinin hikâyesini öğrenmek ister misiniz?
Hikâyemize, kültürel değerlerin korunmasında ve gelecek nesillere aktarılmasında önemli rol oynayan müzecilik ile başlayalım. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de müzecilik, koleksiyonculukla başlar. Ancak modern anlamda Türk Müzeciliği’nin asıl başlangıcı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temelini de oluşturan Mecma-ı Asar-ı Atika’ya (Eski Eserler Koleksiyonu) dayanır. Aya İrini Kilisesi, İstanbul’un Fethi’nden sonra hem Osmanlı’nın kullandığı hem de savaşlarda ganimet olarak ele geçirilen silahların korunduğu bir silah deposu olarak kullanılır. 19. yüzyılın ortalarından itibaren antik eserler de burada toplanarak günümüz İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temeli atılmış olur. Daha sonra, 1869 yılında, Sadrazam Ali Paşa döneminde, bu kilise ve içerisindeki eserler “Müze-i Hümayun” adı altında Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk müzesi olarak açılır.
Binada toplanan eserlerin sayısının artması üzerine yeni bir yer arayışına başlandı ve müzenin Çinili Köşk’e taşınmasına karar verilir. Çinili Köşk’e taşınan müze 1880 yılında faaliyete geçer. 1881 yılında ise Türk Müzecilik Tarihi’nde çok önemli bir yere sahip olan Osman Hamdi Bey, müze müdürü olarak göreve atanır. Osman Hamdi Bey, burada toplanan eserlerin korunması için Mimar Alexandre Vallaury’e planlarını çizdirerek bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak bilinen binayı yaptırır. Bu bina, Türkiye’de müze binası olarak tasarlanan ilk binadır ve “Müze-i Hümayun” adıyla 1891 yılında ziyarteçilerini ağırlamaya başlar. Müzeye, açıldıktan kısa bir süre sonra kütüphane, fotoğraf laboratuvarı ve maket atölyesi gibi kısımlar eklenir. Kazılarda bulunan yeni eserleri sergilemek amacıyla daha sonra müzeye ek binalar da yapılır. İşte bu adımlardan sonra Türkiye’nin diğer kentlerinde de müzeler kurulmaya başlanır ve böylece Türkiye’de müzeciliğin ilk adımları atılmış olur.
Artık siz de İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ni ziyaret ettiğinizde, o görkemli yapının duvarları ardında yatan zengin tarihi biliyorsunuz. Günümüzde ise İstanbul Arkeoloji Müzeleri, üç ana bölümden oluşur: Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi, Çinili Köşk Müzesi. Bu etkileyici yapılar, barındırdıkları çeşitli kültürlere ait bir milyonu aşkın eserle, dünyanın en büyük müzeleri arasında gösteriliyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalmış bir kurum olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, bugün muhteşem Neoklasik mimarisi ve değerli eserleri ile sizleri büyülemeyi bekliyor.
Türkiye’de ziyaret etmeniz gereken ve köklü bir tarihe sahip olan diğer müzelerden bazıları: Cumhuriyet döneminde yapılan ilk müze olan Ankara Etnografya Müzesi, Atatürk’ün emriyle kurulan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi’dir. Buna ek olarak,Türkiye aynı zamanda modern müzecilik tanımına uygun müzelere de ev sahipliği yapar. Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi, Hatay Arkeoloji Müzesi, Şanlıurfa Müzesi, Aydın Arkeoloji Müzesi, Troya Müzesi, Mersin Müzesi ve Adana Arkeoloji Müzesi gibi yeni müzeler çağdaş müzecilik anlayışına göre tasarlanmış ve ziyarete açılmıştır.