Pergamon tarihi boyunca işgallere ve yıkımlara maruz kalmasına rağmen, stratejik bir noktada yer alması nedeniyle sürekli iskan edilmiş ve tarih sahnesinden hiçbir zaman kaybolmamıştır. Kentteki kazılar buradaki ilk yerleşimin MÖ 2. binlere, hatta daha da erken dönemlere kadar uzandığını göstermektedir. Yazılı kaynaklardan bölgenin Pers hakimiyeti altına girdiğini, sonra da Büyük İskender’in ardılları tarafından toprakların bölüşülmesi sonucunda buradaki kalenin komutan Philetairos’un eline geçtiği bilinmektedir. Philetairos’un burada kurduğu krallık ile MÖ 3.yüzyıl ve 2.yüzyıl boyunca yaklaşık 150 yıl süren kentin en parlak dönemi başlamıştır. Attalos Hanedanlığı denilen bu krallar içinde özellikle II. Eumenes döneminde (MÖ2.yüzyıl) Pergamon, heykelcilik okuluyla Helenistik dönem heykeltraşlığına kendine özgü stili ile yön vermiştir. Bunun yanısıra, kentin dik bir tepeye kurulmuş olması nedeniyle, çetin arazi yapısına uygun, etrafı sütunlu galerilerle çevrili geniş avlular gibi kendine özgü bir mimari de geliştirmiş ve bu mimari ile de diğer kentlere örnek oluşturmuştur. Hem kamu yapılarında hem de konut mimarisinde kullanılan bu avlular, arazi yüzeyinde açılmış geniş teraslar üzerine inşa edilmiştir. Pergamon Roma döneminde de önemini korumuş ve imar faaliyetlerine devam edilmiştir. MÖ 1. Yüzyılda yaşamış yazar ve filozof Pilinius Secundus’un “Küçük Asyanın en ünlü ve muhterem şehri” olarak tanımlanmıştır.
Yukarı ve aşağı şehir olarak iki bölüm halinde gelişme gösteren kent mimarisinde ızgara sistemli yerleşim düzeni ile inşa edilen saraylar, büyük tapınaklar, sosyal ve kültürel yapıları ile başarılı ve örnek bir kent planlamasını ortaya koyar.Yukarı şehir dediğimiz ve kralların, komutanların ikamet yeri olan kamusal alanda kral sarayları, Arsenaller ve büyük tapınaklar inşa edilmiştir. Aşağı şehirde ise Demeter Tapınağı, Hera tapınağı, Gymnasıon, Aşağı agora gibi halk için daha yalın bir anlayışta gelişen mimari düzeni dikkat çekicidir.
Yukarı şehirde Roma İmparatorları Traian ve Hadrianus için inşa edilen Traianus Tapınağı (M.S II.yy) , alt destekleme tonozları ile büyük bir tapınağın dik bir arazide yerleştirme ve taşıma sorunu büyük bir ustalıkla gerçekleştirilmiştir. Söz konusu tapınağın hemen güney yönünde alt terasında Helenistik Dönem’in 200. 000 ciltlik kitap koleksiyonuna sahip ünlü Pergamon Kütüphanesi yer alır. Athena Tapınağı ile mimari bağı olan kütüphane; Pergamonlular tarafından yeni yazma aracı olarak parşömenin keşfedilmesi daha da zengin eser koleksiyonu ile o dönemin en büyük kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesi ile rekabet edecek kadar zengin bir yazma arşivine sahip olmasını sağlamıştır.
Athena Tapınağı (M.Ö 4.yy), Pergamon’un en erken tarihli tapınağı olup kentin kurtarıcısı ve tanrıçası Athena’ya adanmıştır. Yönlenme durumu ile diğer tapınaklardan ayrılan, anıtsal girişi ve temenos alanındaki adak heykelleri ile galerilerinin mermer korkuluklarında savaş ganimeti olan Galatların silah rölyefleri son derece dikkat çekicidir.
Akropol’ün batı yamacında; Helenistik Dönem’de inşa edilmiş ve 10.000 kişilik kapasiteli, sabit olmayan ahşap sahne konstrüksüyonu olan Pergamon tiyatrosu bulunur. Tiyatro terasının kuzeyinde ise tiyatro ile mimari ve anlam bütünlüğüne sahip şarap tanrısı Dionysos’a adanmış tapınak yer alır.
Tiyatronun güney batısında ve bir alt kodda ise Eumenes II (M.Ö 197-159) zamanında ,Galat barbarlarına karşı kazanılan nihai başarı sonucu Zeus ve Athena’ya adadığı ve Pergamon Heykeltraşlık Ekol’ün en ünlü eseri olan Zeus sunağı inşa edilmiştir. Frizleri üzerindeki rölyeflerinde söz konusu savaş, Pergamonluların Olympos Tanrıları, Galatların da gigant denilen devler olarak dolaylı anlatımla ifade edilmiştir. Kabartmalardaki duygusal (pathetik) anlatım, antik dönem heykel sanatına Pergamon stilinin önemli bir katkısıdır.
Bu müzede etkinlik yok
Tüm Etkinlikler