Meryem Ana (Panaghia) için kurulan Sümela Manastırı, Anadolu’daki en önemli manastırlardan birisidir. Karadağ’ın sarp bir yamacındaki doğal mağara etrafında inşa edilen manastırın isminin, siyah, kara ve karanlık anlamına gelen “mela” kelimesinden türetildiği düşünülmektedir. Kuruluş efsanesine göre M.S.4.yüzyılda yaşamış olan Atinalı rahip Barnabas ile Sophronios’un rüyalarında gözüken Meryem; İncil yazarı Lukas tarafından yapılmış olan ikonasını bulmalarını, bunun için göstereceği yolu izleyerek Mela Dağı’na ulaşmalarını söyler. Uzun bir yolculuk sonrasında bölgeye gelen azizler bir mağara içinde Meryem Ana ikonasını bulurlar ve buraya bir manastır inşa ederler.
6. Yüzyılda İmparator Justinianus'un emriyle General Belisarios tarafından büyültülen manastır, 7. Yüzyılda haydutlar tarafından birkaç kez yağmalanır. Aynı yüzyılda manastır mucizevî bir şekilde görevlendirilen Aziz Christopher tarafından onartılarak eski görkemine kavuşturulur. 1204 yılında kurulan Trabzon İmparatorluğu döneminde önemi artan Sümela Manastırı, özellikle III. Aleksios Komnenos’un önemli inşa faaliyetlerine sahne olur. Osmanlı padişahları tarafından imtiyaz ve hediyeler verilen manastır, 18. ve 19. Yüzyıldaki büyük onarım ve eklemeler ile bugünkü şeklini alır. Karadeniz bölgesine gelen seyyah ve araştırmacıların uğrak noktası olmuş olan Sümela Manastırı, 30 Ocak 1923 tarihli Lozan Antlaşması sonucunda uygulanan nüfus mübadelesi ile boşaltılır. Manastır bugün bir anıt müze olarak ziyaretçileri karşılamaktadır.
19. yüzyılda kalabalık bir topluluğu barındıran Sümela Manastırı’nda, manastırın ana kilisesi (katholikon) olan mağara kilise, farklı büyüklükte on şapel, ayazma, çan kulesi, kütüphane, iki katlı mutfak, çeşme, idari mekânlar, keşişlerin kaldıkları odalar ile misafirhane yer almaktadır.
Güney yönünde yüksek merdivenli bir girişi ve koruma duvarı ile çevrelenen manastırın ön kısmında, su kemerleri görülmektedir. Güneydeki su kaynaklarından bu kemerler sayesinde getirilen sular, manastırın avlusundaki çeşme ve su yolları ile kullanıma sunulmuştur.
Manastırın merkezinde bulunan mağara kilise doğal bir mağara görünümünde olup, doğu kısmı bir duvar ve şapel eklenerek kapatılmıştır. Mağaranın iç kısmı ile doğuda yer alan duvar ve şapel, duvar resimleri ile bezenmiştir. Farklı dönemlerde yenilenmiş olan bu resimlerde dünyanın yaratılışı, Hz. İsa ve Meryem’in hayatından sahneler, Tevrat peygamberleri ve çeşitli azizler ile farklı konular ele alınmıştır. Manastırın özellikle kuzey bölümünde yoğunluk gösteren şapellerin tamamı tek neflidir. Büyük çoğunluğunun içleri duvar resimleri ile bezenmiş olan şapellerin bazılarının dış cephelerinde de resimler bulunmaktadır. Manastırda yer alan duvar resimlerinin büyük çoğunluğu 18-19. Yüzyıla tarihlenmektedir. Bazı yerlerde üç farklı dönemin görülebildiği resimlerin en eskileri Saklı Şapel’in içinde bulunan ve 14. Yüzyıla tarihlenen fresklerdir.
Manastır girişinin doğusunda bulunan kütüphane ile mağara kilisenin doğusundaki çan kulesi günümüze gelememiştir. Oldukça zengin olduğu bilinen kütüphanedeki nadir el yazmaları bugün İstanbul Ayasofya Müzesi’nde koruma altındadır. Manastırın doğu bölümünü ve anıtsal cephesini oluşturan 72 oda, 5 kat şeklinde düzenlenmiştir. Bir balkon ile taçlandırılan bu bölümdeki odaların büyüklükleri farklı olmakla beraber, oda duvarlarında, dolap nişleri ve ocaklar bulunmaktadır.
Bu müzede etkinlik yok
Tüm Etkinlikler