12.02.2024
6 Dakika
Günümüzde milyonlarca insanın bir arada bulunduğu, tüm yaşamların birbirine dokunduğu ve gökyüzünü delmek istercesine bulutlara uzanan yapılarla dolu devasa şehirlerde yaşamak bizim için sıradan bir durumdur. Toplumsal yaşamı düzenleyen onlarca kurum, karmaşık idari düzenlemeler, sosyal statüler, farklı kültürel atmosferler ve karmaşık toplumsallığımızın yarattığı daha pek çok etken... Bütün bunlar, neredeyse kendimizi bildiğimiz ilk andan itibaren hayatımızı şekillendirdikleri için bize oldukça alışıldık ve sanki ezelden beri hep varmış gibi gelirler. Oysa hepsinin başladığı bir zaman olmalıdır; bir noktada ortaya çıkmış ve binlerce yıl boyunca doğa şartlarıyla yavaş yavaş aşınan bir kaya gibi şekil almış olmaları gerekir. Dolayısıyla bu "gösteri”nin nasıl başladığı sorusuna cevap bulabileceğimiz, hayranlık uyandırıcı değişimini gözlemleyebileceğimiz, onu zamanın içinde bir fotoğraf karesi gibi saklamış bir yer de olmalıdır.
Zamanı donduran o fotoğraf karesini görmek isteyenler için Türkiye gibi, insanlığın gelişimine dair en eski buluntulara ev sahipliği yapan bir coğrafyada böyle bir yerin olması ise çok şaşırtıcı değildir. Güney Anadolu Platosu’nda, Konya şehir merkezine 52 kilometre uzaklıkta olan Çatalhöyük Neolitik Kenti'nden bahsediyoruz. Çatalhöyük, MÖ 7400’den 5200’e uzanan bir tarih aralığındaki kalıntılarıyla tam da bu hayali somutlaştıran mekandır. Neolitik Çağ’da yerleşik hayata geçmeye başlayan insanlar burada alabildiğine kendine özgü bir kent yaratmışlardır. Üstelik bize mimarlık, kent planlaması, sosyoekonomi, din ve sanat gibi birçok alanda fikir edinebileceğimiz eserler de bırakmışlardır. Gelin, kapsamlı bir kent örgütlenmesinin bilinen ilk örneği olan ve birçok özelliğiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Çatalhöyük’te bizi nelerin beklediğine birlikte bakalım.
1958 yılında bir grup İngiliz arkeolog tarafından keşfedilen Çatalhöyük’te farklı periyotlardan kalma ve insanlığın dünya üzerindeki macerasının 2.000 yıllık bir bölümünü özetleyen iki ayrı höyük bulunur: Batı Höyük ve Doğu Höyük. Günümüzde üzeri koruganlarla örtülerek korumaya alınmış bu iki höyükten Doğu Höyük, diğerinden daha eski bir döneme tarihlenir. Burada yapılan kazılarda, Neolitik Çağ’ın bildiğimiz en büyük yerleşimlerinden birinin kalıntıları ortaya çıkmıştır.
9.000 bin yıl önceki atalarımızın kurduğu bu kentte evler, aralarda sokak olmayacak biçimde, sırt sırta tasarlamıştır. Bitişik nizamdaki bu tek katlı, dikdörtgen planlı evlere merdivenlerle tırmanılan çatılardaki deliklerden girip çıkılır. Yaygın düşünceye göre Çatalhöyük’teki bu özgün düzen, Neolitik Çağ insanlarının sahip olduğu eşitlik idealinin kent planlamasına yansımasıdır. Yapılarda herhangi bir hiyerarşiye işaret eden bir tasarım yoktur.
Kerpiç, ağaç ve kamış kullanılarak inşa edilen evler arasında bazı farklılıklar bulunsa da ortak bir mimari örüntü söz konusudur. Bu evlerde asıl yaşam alanı olan merkezi bir odanın etrafında, depo olarak ya da başka amaçlarla kullanılan bir ya da iki küçük oda vardır. Merkez odalarda da birer ocağın yanı sıra uyumak gibi amaçlarla kullanıldığı düşünülen yükseltilmiş platformlar bulunur. Çatalhöyük’teki evlerin dikkat çekici özelliklerinden biri de bu platformların altına ölülerin gömülmüş olmasıdır. Bu bilgi Neolitik atalarımızın, sevdiklerini kendilerine yakın tutmak istemiş olabileceklerini düşündürür, hem de onları yüzlerini yaslayıp uyudukları zeminin tam altına gömecek kadar...
Doğu Höyük’teki ilgi çekici bir diğer unsur, evlerin kullanıldıktan sonra toprakla örtülmüş ve üzerine yeni evler yapılmış olmasıdır ki, bu uygulama tam 18 kat boyunca devam etmiştir. Nedeni tam olarak bilinemese de Neolitik atalarımız, tıpkı dünyadan göçüp giden sevdiklerini yataklarının altında sakladıkları gibi, tüm geçmişlerini toprak altında korumak istemiş olabilirler.
Peki, işlevselliğe öncelik verildiği izlenimini yaratan gösterişsiz planlarla tasarlanmış bu evler, barınmak ve yaşamsal faaliyetleri sürdürmek dışında bir amacı olmayan alelade yapılar mıdır? Evlerin beyaz sıvalı duvarlarında geometrik desenlerden oluşan süslemeler ve özenle çizilmiş tasvirler bunun tersini düşündürür. Çatalhöyük sakinleri bundan binlerce yıl önce de evlerini süslemiş ya da henüz bilmediğimiz çok daha farklı nedenlerle evlerinin duvarlarına “sanatsal” izler bırakmışlardır. Ayrıca Çatalhöyük’te bulunan ana tanrıça kabartmaları, dönemin insanlarının bağlandığı ve Anadolu’da sonraki dönemlere de damga vuran güçlü bir inanç sisteminin varlığına işaret eder.
Bölgedeki yerleşim daha geç bir evrede henüz bilinmeyen bir nedenle batıdaki topraklara taşınmıştır. MÖ 6200 ve 5200 arasına ait Kalkolitik kalıntıların bulunduğu, 13 yapı katını barındıran Batı Höyük terk edilen evlerin toprakla doldurulup üzerlerine yeni evler inşa etme uygulamasına devam edildiğini ortaya koyar.Ancak burada evler hem iki katlı ve daha bağımsızdır, hem de ölü gömme geleneğinden izlere rastlanmamıştır. Sanat anlayışı ise aynı figürleri temel almakla birlikte duvar boyamalarından, çömlekçiliğe kaymıştır.
Çatalhöyük kazılarında bulunan gündelik yaşam nesneleri ve ana tanrıça figürleri gibi pek çok eser Konya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Tarımla birlikte yerleşik hayata geçen atalarımızın şaşırtıcı macerasının 2.000 yılına tanıklık edebileceğiniz Çatalhöyük Örenyeri’ne yapacağınız ziyaretin eksik kalmaması için müzedeki kalıntıları da görmeyi unutmayın. Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin sunduğu eşsiz deneyimi merak ediyorsanız Turkish Museum YouTube kanalındaki Uncovering: Çatalhöyük videosunu izleyebileceğinizi de hatırlatmak isteriz.