28.05.2021
10 Dakika
Anadolu toprakları, tarih öncesi çağlardan itibaren sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış ve böylece bize eşsiz bir kültürel miras bırakmıştır. Türkiye’de zaman yolculuğu yapabileceğiniz açık hava müzelerinden bazılarını sizler için listeledik. Türkiye’nin açık hava müzelerinde; doğadan tarihe, kültürden maceraya kadar, farklı ilgi alanlarına hitap edebilecek pek çok şey var. O halde gelin bütün bu özellikleriyle açık hava müzelerini beraber keşfe çıkalım.
Termessos Antik Kenti; Antalya’nın kuzeyinde, denizden yaklaşık 1050 metre yükseklikteki dağlık bir bölgede, Güllük Dağı Milli Parkı içerisinde bulunuyor. Yerleşim biçimi ve savunma sistemleriyle doğanın sunduğu olanakları çok iyi kullanan Termessos, tam bir kartal yuvası olarak biliniyor. Kent, Anadolu'nun en eski halklarından olan Solym'ler tarafından kuruldu. Büyük İskender’in kenti kuşatması ve Termessos halkının güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesi Termessos tarihinin önemli bir olayıdır.
Kent çok sayıda tapınağa ve geniş iki mezarlık alanına sahip. Mezarların çeşitliliği ve üzerinde bulunan kabartmalar kesinlikle görülmeye değer. Termessos’un en nefes kesici yapısı ise, muhteşem manzarası ile tiyatrosudur. Gymnasium, Alketas Mezarı, Hadrianus Kapısı, Artemis Tapınağı, kentin surları, sarnıçları, agora ve kemerler de şehrin diğer etkileyici yapılarından bazılarıdır. Termessos’u ziyaret ettiğinizde sadece tarihe değil aynı zamanda Akdeniz’in zengin doğasına da tanık olacaksınız. Termessos Antik kenti ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
1987 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine giren Nemrut Dağı, Adıyaman’ın Kâhta ilçesi sınırları içerisinde bulunuyor. Nemrut, Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için 2 bin 150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı’na yaptırdığı anıtsal heykellerden oluşan kutsal bir alandır. Oldukça iyi korunmuş durumdaki heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmış olup, yaklaşık 8-10 metre yüksekliğindedir. Heykeller; Helen, Pers ve Kommagene Uygarlıkları’nın sanatsal özelliklerini taşıyor ve dönemin doğu ve batı üsluplarının sentezini ziyaretçilerine sunuyor. Güneşin doğduğu ve battığı anlarda ortaya çıkan etkileyici manzaranın görkemli heykeller eşliğinde izlenebileceği Nemrut Dağı, ziyaretçilerine benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Sizde Türkiye’ye bir sonraki gelişinizde bu büyüleyici açık hava müzesini gezi listenize eklemeyi unutmayın. Nemrut ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Kalıntıları, İzmir’in bir ilçesi olan Urla’da bulunan İskele Mahallesi ile Karantina Adası üzerinde yer alan Klazomenai Antik Kenti, on iki devletten oluşan İon Birliği’nin bir üyesiydi. Klazomenai kazılarından ortaya çıkarılan bulgular kentin kuruluşunun MÖ 4000’lere uzandığını gösteriyor. Antik kenti görülmeye değer kılan en önemli özellikler ise, MÖ 6. yüzyıla tarihlenen bir zeytinyağı atölyesinin bulunması ve antik dönemde çok önemli bir ticaret merkezi olması. Klazomania’daki bu atölye bilinen en eski zeytinyağı üretim tesisi. Günümüzde bu atölyede, antik dönemde kullanılan zeytinyağı üretim tekniğine tanık olabilir; kentte bulunan Akropol, savunma duvarları, Arkaik dönem evleri ve bazilika kalıntılarını ziyaret edebilirsiniz. Klazomenai ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
1985 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin iç içe geçtiği olağanüstü bir yerdir. Kapadokya bölgesi; Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alanın tamamıdır. Bu bölge, Kalkolitik dönemden günümüze kadar devamlı yerleşim alanı olmuştur. Peki, bölgenin en önemli özelliği olan Peribacaları nasıl oluştu? Peribacaları, Erciyes ve Hasan Dağı’ndan volkanik patlamalarla etrafa yayılan tüflerin rüzgar ve su ile aşınması sonucunda oluşan, benzersiz yer şekilleridir. Çağlar boyunca bölgede yaşayan insanlar da bu coğrafi oluşumları hem yerleşme ve savunma amacı ile hem de kutsal alan olarak kullanmışlardır. Özellikle kiliselerin içlerini süsledikleri fresklerle, binlerce yıllık medeniyetlerin izini bizlere ulaştırmışlardır.
Şimdi Nevşehir’e bağlı Göreme Milli Parkı sınırlarında yer alan bölge, 7. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar, baskılardan kaçan Hristiyanların yerleşmesiyle önemli bir dini merkez haline geldi. Dışarıdan gelecek saldırılardan korunmak isteyen halk, yeraltı şehirlerinde saklanıyordu. Bugün Göreme’de bu etkileyici yeraltı şehirlerini gezerek tarihe tanıklık edebilirsiniz. Kapadokya Bölgesi’ni ziyaret ettiğinizde sadece tarihi yerleri görmekle kalmayıp, bölgenin eşsiz doğası içinde keyifli yürüyüşler yapabilir, Peribacaları arasında at binebilir ve sıcak hava balonlarıyla bölgeyi kuşbakışı görme şansını yakalayabilirsiniz. Göreme Örenyeri ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Knidos, Muğla sınırları içerisinde, Datça’nın merkezine 22 km uzaklıkta olan bir Karya kentidir. Ege ve Akdeniz'in birleştiği noktada, Tekir Burnu üzerinde yer alan antik kent, Batı Anadolu kıyı kentlerinin önemli merkezlerinden biridir. Şehir, anakara ve ada kısmı olmak üzere iki bölümden meydana gelir. Ada ile kara parçası arasındaki deniz sonradan doldurulup, iki ayrı liman elde edilmiştir. Bunlardan kuzeyde ve daha küçük olanına Kuzey Limanı deniliyor ve bu liman askeri amaçlarla kullanılıyordu. Diğer yandaki güney limanı ise ticaret gemilerine ayrılmıştı ve bu limanın varlığı sayesinde Knidos önemli ticaret merkezlerinden biri haline geldi. Bugün, eskiden buradaki liman ağzını kapatan mendireğin kalıntıları ile kuzey limanındaki kuleyi görebilirsiniz. Knidos’un anakara kısmında, akropol ve sur duvarları, doğusunda ise Demeter Kutsal Alanı ve Büyük Tiyatro bulunuyor. Knidos’a arabayla ulaşım mümkün olduğu gibi, tekneyle gelerek de bu açık hava müzesini keşfedebilirsiniz. Knidos Antik Kenti’ne ulaştığınızda güneşin batışını izlemeyi ve Deveboynu Deniz Feneri’ni ziyaret etmeyi unutmayın. Knidos Antik Kenti ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Pamukkale – Hierapolis Örenyeri, Denizli ili sınırlarında bulunuyor. Kültürel ve doğal bir değer olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan bölge, benzersiz coğrafyası ve tarihi ile ziyaretçilerini büyülüyor. Pamukkale’yi bu kadar özel yapan ögelerden biri, kalsiyum oksit içeren suların oluşturduğu beyaz travertenler. Travertenlerin hemen yakınındaki Hierapolis Antik Kenti ise, geç Helenistik ve erken Hristiyanlık dönemlerinden kalıntıların bulunduğu önemli bir açık hava müzesi. Hierapolis Antik kentinin ismi, “kutsal şehir” anlamına geliyor. Kentin bu kutsallığı, binlerce yıldır insanlara şifa veren sıcak sularından geliyordu. Kent, en parlak dönemini Roma egemenliği altında yaşadı. Hierapolis, Bizans döneminde piskoposluk merkezi olmasıyla da önem taşıyordu. Sütunlu galerilerle çevrili caddesi, geçmişte gladyatör dövüşlerinin de yapıldığı tiyatrosu, hamamları, Apollon Kutsal Alanı ve geniş nekropolisi ile Hierapolis Antik Kenti sizi bekliyor. Burayı ziyaret ettiğinizde, Pamukkale travertenlerini görüp ve Hierapolis Antik Kenti’ni gezdikten sonra, antik kentten çıkarılan eserleri barındıran Hierapolis Müzesi’ni ziyaret etmeyi, kentin sıcak sularını içeren tarihi Kleopatra Havuzu’nda yüzmeyi ve Karahayıt’ın renkli travertenlerini görmeyi ihmal etmeyin. Hierapolis ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Anadolu’nun en önemli açık hava müzelerinden biri olan Hattuşa (Boğazköy), Çorum’un Boğazkale ilçesi sınırlarında bulunuyor. Hitit İmparatorluğu’nun başkenti olarak yüzyıllar boyu hizmet vermiş bu çok önemli yerleşim yeri, 1986 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Hattuşa Antik Kenti, ziyaretçilerini Hitit Uygarlığı’nın gelişmiş sanatı ve mimari örnekleri ile tanıştırıyor. Kentte görülebilen eserlerin çoğu, MÖ 13.yüzyıldaki büyük yapılanma dönemine ait. Kent surları, Kral Kapısı, Aşağı Şehir, Yukarı Şehir, kralların ikamet ettiği Büyük Saray ve tapınaklar Hattuşa’da görebileceğiniz görkemli yapılardan sadece bazıları. Yukarı Şehir olarak bilinen alanda bulunan Aslanlı Kapı ise, Hattuşa’nın simgesi olan yapılardan biri. Kentin sur duvarı canlandırması da döneme ait kil yapı tarzını anlamak için mutlaka görülmeye değer. Hattuşa’yı ziyaret ettiğinizde hemen yakınındaki Yazılıkaya’yı da görmeyi sakın unutmayın. Bu açık hava tapınağı MÖ 13. yüzyıla tarihleniyor ve kayaların yüzeyine işlenen tanrı ve tanrıça kabartmaları ile Hititlerin taş işçiliğinde ne kadar başarılı olduğunu gözler önüne seriyor. Yazılıkaya Kutsal Alanı ile Hattuşa Örenyeri keşfedilmeyi bekliyor. Hattuşa ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
2017’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Afrodisias Antik Kenti, Aydın ili sınırlarının içinde yer alıyor. Türkiye’nin en önemli arkeolojik alanlarından biri sayılan kent, adeta ziyaretçilerini zamanda yolculuğa çıkarıyor. Yerleşim tarihi MÖ 5. bin yıl ortalarına kadar uzanan Afrodisias, MÖ 2. yüzyılda kent devleti (polis) statüsünü kazandı. Afrodisias’ın arkeolojik önemi, antik dönemlerde inşa edilmiş yapıların ve bunlarla ilişkili kabartma ve yazıtların oldukça iyi korunmuş olmasından kaynaklanıyor. Kentin bir diğer öne çıkan özelliği ise, yüksek kaliteli mermer heykel üretim merkezi olmasıydı. Afrodisias’ın heykeltraşları, Roma dönemi boyunca oldukça ünlüydü. Afrodisias’da; kentte gerçekleştirilen müzik dinletileri için yapılmış Odeon, şehrin sembollerinden biri olan Aphrodite Tapınağı, 30 bin kişi kapasiteli ve antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumu, anıtsal tapınak kapısı, hamam yapıları, agoraları ve sütunlu yapısı ile göze çarpan İmparatorlar Salonu gibi görülmeye değer çok sayıda yapı bulunuyor. Ayrıca Anadolu’daki ilk yedi kiliseden birinin burada bulunduğu unutulmamalı. Oldukça iyi korunan anıt yapıları ile kazılardan çıkarılan eserlerin ve mermer heykellerin süslediği Afrodisias Müzesi de kesinlikle ziyaret edilmeye değer. Afrodisias ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Günümüzde Kaleköy olarak bilinen Simena açık hava müzesi, antik dönemde Likya kıyı kentiydi. MÖ 4. yüzyıldan günümüze kadar yerleşim yerlerine ev sahipliği yapmış olan Simena, stratejik olarak da oldukça önemli bir konuma sahipti. Sadece denizden ulaşım sağlanabilen bu eşsiz kentin en göze çarpan yapısı oldukça sağlam kalmış olan kalesi. Muhteşem bir manzaraya sahip olan bu kaleye sahilden dik bir patika ile ulaşılıyor. 300 kişilik tiyatro, su sarnıçları, kaya mezarları ve tapınak kalıntıları; kalenin içinde yer alan ve görülmesi gereken yapılar. Kalenin kuzeydoğusunda bulunan nekropol alanındaki kaya mezarları ve Likya tipi lahitler ise oldukça ilgi çekici. Bugün Simena Antik Kenti’ni ziyaret ettiğinizde, Akdeniz’in mavi sularının kıyısında yatan tarihi keşfedebilirsiniz. Ayrıca, Kaleköy’de bir yandan geçmişin izini sürerken, diğer yandan da yöredeki evlerin tarih ve doğa ile nasıl bir uyum içinde olduğunu görebilirsiniz. Simena ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Dara Antik Kenti, Mardin’in 30 km güneydoğusunda bulunan Oğuzlar Köyünde yer alıyor. Mezopotamya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olan bu kent, Büyük İskender’le Pers İmparatoru Darius’un savaşına sahne olur. Daha sonra Roma İmparatorluğu dahil birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapan Dara Antik Kenti her zaman görkemi ve önemini korudu. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan Dara, geniş bir alana yayılmakta olup, kentin doğusunda kaya mezarları görülmektedir. Muhteşem bir açık hava müzesi olan Dara’yı ziyaret ettiğinizde kilise, saray, zindan, tophane ve su bendi kalıntılarını mutlaka görmelisiniz. Dara ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
