9.07.2021
5 Dakika
Türkiye toprakları, coğrafi açıdan stratejik bir konumda bulunması nedeniyle yüzyıllar boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yaptı. Bu yüzden, Türkiye’nin her bölgesi, kendine özgü tarihi zenginlikler ile doludur. Biz de bu zenginliklerin, arkeolojik açıdan en etkileyici olanlarından bazılarını sizler için derledik. Gelin bu ilginç yerleri beraber keşfedelim.
Göbeklitepe, tarihin sıfır noktası olarak adlandırılıyor. Şanlıurfa yakınlarında bulunan bu büyüleyici tarihi alan, arkeoloji dünyasının en önemli keşiflerinden biridir. Günümüzden yaklaşık 11,600 yıl öncesine tarihlenen Göbeklitepe’nin konumu, boyutları, tarihlendirilmesi ve yapılarının anıtsallığı, onun Neolitik Dönem’de inşa edilmiş benzersiz bir kutsal alan olduğunu gösteriyor. İnsanların, yaşamlarını henüz avcı-toplayıcı olarak sürdürdükleri bir dönemde, bu kadar ileri düzeyde teknik ve mimarlık bilgisi gerektiren yapılar ortaya çıkarmaları gerçekten hayret vericidir. Göbeklitepe'deki en ilginç buluntular, boyu 5 metreyi, ağırlığı ise 40 tonu bulan, 'T' formlu anıtsal dikilitaşlardır. Bu gizemli dikilitaşların yaklaşık 10-12 tanesi dairesel planda dizilerek, araları taş duvarlar ile örülmüştür. Bazılarının üzerinde yılan, tilki, yaban domuzu ve kuş gibi hayvan figürü kabartmaları bulunan bu dikilitaşların bazılarında ise kol ve el gibi insan uzvu kabartmaları bulunuyor ve bu nedenle stilize edilmiş insan figürleri oldukları düşünülüyor. 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Göbeklitepe’de, açığa çıkarılmayı bekleyen daha pek çok gizem var.
Göbeklitepe, büyüleyici yapıları ve etkileyici arkeolojik eserleri ile ziyaretçilerini bekliyor. Göbeklitepe kazısından çıkarılan çeşitli eserleri, bugün Şanlıurfa Müzesi’nde görebilirsiniz. Göbeklitepe ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Aydın sınırlarında yer alan Didim’de bulunan Apollon Tapınağı, Miletos’tan gelen kutsal bir yol ile ulaşılan antik bir kehanet merkeziydi. Her sınıftan insan ve krallar, buraya bağışta bulunarak gelecekleri hakkındaki kehanetleri öğrenirdi. Yıllık kutlamalar için çevre kentlerden gelen ziyaretçiler, tapınağın hemen yanında bulunan stadyumda düzenlenen yarışları seyrederdi. Sütun yükseklikleri 19,5 metreyi bulan ve yaklaşık 109x51 metre boyutlarındaki bu devasa tapınağın birçok bölümü günümüze ulaşmıştır. Yapının inşası MÖ 4.-3. yüzyılda başlamış ve hiçbir zaman bitirilememiştir. Birçok farklı döneme tanıklık eden bu kutsal alanı ziyaret ettiğinizde, devasa sütün yapılarının karşısında kendinizi olduğunuzdan daha ufak hissedebilirsiniz. Apollon Tapınağı’nı dolaşırken ansızın antik dönemin rahipleriyle karşılaşacağınız hissine de kapılabilirsiniz.
Dev sütunların yanı sıra, girişte bulunan ve Didim’in simgelerinden biri olan Medusa başları da görülmeye değerdir. Didim Apollon Tapınağı ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Midas Antik Kenti, Eskişehir çevresindeki dağlık Frigya Bölgesi’nde, Yazılıkaya Vadisi’nin güney ucunda kurulmuştur. Kentte, kayalara oyulmuş çok sayıda anıtsal dini yapının bulunması, buranın Frigler açısından ayrıcalıklı bir yer olduğunu gösterir. Frigler için devletin en güçlü politik başkenti Gordion’dur. Midas ise en önemli dini merkezdir. Kent, Frig Krallığı’nın siyasi olarak yıkılmasından sonra da terk edilmeyip, Pers, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde de kullanılmaya devam edilmiştir. Bölgede bulunan en görkemli yapı, Midas Anıtı’dır. Yüksekliği 17 metre olan bu devasa anıt, MÖ 600'lerde inşa edildi. Bu anıt, bir mezar olmayıp, Frigya'da pek çok kaya anıtı örneğinde görüldüğü gibi, önüne bir Kybele (Ana Tanrıça) heykeli koyulmak üzere tasarlandı. Anıt üzerinde, bir tapınağın cephesini andıran süslemeler bulunur.
Bölgede görülecek yerler ise Midas Anıtı ile sınırlı değildir ve çok sayıda anıtsal sunak ile kutsal alanı içinde barındırır. Bu eşsiz açık hava müzesi, doğal ve tarihi zenginlikleri ile ziyaretçileri tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Midas Yazılıkaya Örenyeri ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Karain Mağarası, Türkiye’nin en büyük doğal mağaralarından biridir. Antalya sınırları içinde bulunan bu doğa harikası, aslında birden çok mağaranın birleşmesi ile bugünkü biçimini almıştır. Karain Marağası, insanlığın oldukça erken bir dönemi olan Paleolitik Çağ’dan başlayan tarihiyle ziyaretçilerine çok değerli bilgiler sunar. Türkiye toprakları üzerinde, Neandertal insanların yaşadığının kanıtlandığı tek yer Karain Mağarası’dır. Bu özelliği ile çok önemli bir arkeolojik yerleşim olan mağara, daha sonraki dönemlerde de doğa koşullarının uygunluğu sayesinde devamlı olarak yerleşim gördü ve Roma Dönemi’nde dini bir merkeze dönüştü. Mağarada ortaya çıkarılan buluntular arasında çanak çömlek ve taş aletlerin yanı sıra, zürafa, su aygırı, aslan ve fil gibi hayvanların kemikleri de bulunuyor.
Günümüzde bu buluntuları, mağaranın yakınında bulunan Karain Müzesi’nde ve Antalya Müzesi’nde görebilirsiniz. İnsanlığın geçmişine ışık tutan ve benzersiz bir değer olan Karain Mağarası, ziyaretçilerini doğası ve tarihi ile etkilemeyi bekliyor. Karain Mağarası ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Kapadokya Bölgesi'nin en etkileyici kültürel zenginliklerinden biri, yumuşak tüf kayalara oyularak yapılmış olan yer altı yerleşimleridir. Derinkuyu Yeraltı Şehri ise, bu yerleşimlerin en büyük ve en derine kurulmuş olanlarından biridir. Bu yeraltı şehri, 85 metre derinliğinde ve 8 kattan oluşuyor. Birbirine dar tüneller ile bağlı odalardan oluşan şehir, tarihte birçok medeniyete güvenli bir yaşam alanı sağladı. Derinkuyu’ya ilk yerleşim tarihi, Asur kolonileri dönemine kadar uzanıyor. İkinci yüzyılda ise, Roma İmparatorluğu'nun baskısından kaçan ilk Hıristiyanlar, Kapadokya'ya gelerek buraya yerleştiler. Derinkuyu Yeraltı Şehri ahır, kuyu, kiler, şaraphane, yemekhane, kilise gibi birçok alana sahiptir. Kesinlikle görülmeye değer bir mekan olan misyonerler okulu kentin ikinci katında bulunur. Ayrıca, doğal havalandırma için kullanılan baca sistemleri de mimari açıdan çok etkileyicidir.
Derinkuyu Yeraltı Şehri, etkileyici tarihi ve mimarisi ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. Derinkuyu Yeraltı Şehri ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.
Antalya ili Demre sınırları içerisinde bulunan Myra, en erken dönemli Likya kentlerinden biridir. Hellenistik Dönem ve Roma Dönemi’nde önemli bir merkez olan kent, Bizans egemenliği sırasında da önemini korumuştur. Myra’nın etkileyici yapılarından ilki, görkemli Roma Tiyatrosu’dur. Bu Roma dönemi yapısı, 10.000 kişiliktir ve Likya Bölgesi’nin en iyi korunmuş tiyatrolarından biridir. Tiyatro’da bulunan, ilgi çekici maske kabartmaları ve mitolojik sahneler, bize dönemle ilgili çok değerli bilgiler verir. Myra’nın bir diğer simgesi ise Likya Kaya Mezarları’dır. Bunun nedeni, Likya mezarlarının en güzel örneklerinin Myra’da yer almasıdır. Bu mezarların bir kısmı, Tiyatro’nun hemen arkasındaki kayalıkta, bir bölümü ise, nehir nekropolü olarak bilinen yerde bulunur. Bu mezarlar arasındaki en ilginç örneklerden biri, ölüyü ve yakınlarını betimleyen kabartmalı mezardır. Likyalıların, ahşap ev mimarisinden ilham alarak yaptıkları kaya mezarlarının görüntüsü gerçekten büyüleyicidir.
Kent özellikle, tiyatro ve arka planında görünen kaya mezarları ile ziyaretçilerine muhteşem bir manzara sunuyor. Myra Örenyeri ile ilgili daha fazla bilgi almak için tıklayınız.