9.02.2024
8 Dakika
Osmanlı Devleti’nin İstanbul’dan önceki başkenti olan Edirne’nin silüetine, büyük bir ustanın dokunuşuyla daha da güzellik katan Selimiye Camii, 16. yüzyılda inşa edilmiş muhteşem bir sanat eseridir. Osmanlı Devleti’nde kent planlamacılığının bir alametifarikası olan ve büyük camilerin etrafına yerleştirilmiş sosyal işlev taşıyan külliyelerin de en önemli örneklerinden biridir. Selimiye Camii ve Külliyesi, insanlık tarihinin gördüğü en büyük dehalar arasında sayılan Mimar Sinan’ın “ustalık eseri”dir. Dünyanın da en önemli kültürel varlıklarından biri olan bu abidevi yapı topluluğu 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir. Edirne semalarına zarif silüeti ve dört minaresiyle damgasını vuran bu görkemli yapıyı gelin birlikte daha yakından tanıyalım.
Selimiye Camii’nin yapımına 1568 yılında Osmanlı İmparatoru II. Selim’in emriyle başlanır. Uzmanlar tarafından Osmanlı mimarisinin en önemli eseri olarak kabul edilen yapının tamamlanma süresi, dönemin teknolojik olanakları düşünüldüğünde şaşırtıcıdır. Bu büyüleyici yapı 1575 yılında, yani yapımına başlandıktan sadece yedi yıl sonra tamamlanmıştır. Yaklaşık 85 metrelik heybetiyle görenlerde hayranlık uyandıran ve Mimar Sinan’ın olabilecek en ince formu yakalayarak tasarladığı minarelerin yükselişine şahit olmanın, o yıllarda Edirne halkında yarattığı coşkuyu hayal etmek güç değildir. Cümle kapısının yakınındaki üç şerefeli iki minare ise Mimar Sinan’ın mühendislik dehasının göstergesidir. Bu şerefelere aynı anda çıkan üç ayrı kişi, birbirini görmeden üçüncü şerefeye dek ulaşabilir. Caminin dört köşesinde konumlanan minarelerinin bir diğer özelliği de yapının ayakta durmasına katkıda bulunan unsurlar olarak tasarlanmış olmalarıdır.
Dünyadaki en geniş alana kurulmuş yapılar arasında yer alan Selimiye Camii’nin iç mekanı 1.620 metrekaredir. Sekiz büyük sütuna oturan kubbesi, 43 metreyi aşan yüksekliği ve 31 metreyi aşan çapıyla ulvi bir hayranlık uyandırır. Mimar Sinan bu yapıyı desteklemek için, önceki eserlerine kıyasla daha az sayıda yarım kubbe tasarlamış ve yalnızca 5 tanedir. Mimar Sinan, dönemin mimari imkanları dolayısıyla yapıların taşıyıcı gücünü zayıflatan noktalar olan, dolayısıyla az sayıda tutulması gereken pencereleri tasarlarken de çok ince hesaplamalar yapmış ve Selimiye Camii’nde oldukça bol pencere kullanarak olağanüstü aydınlıkta bir iç mekan yaratmayı başarmıştır.
Her parçasıyla muhteşem bir mimari eser olan Selimiye Camii’nin iç bezemelerindeki ve dekoratif unsurlarındaki detaylar da görülmeye değerdir. Mermer işçiliğinin doruklarına ulaşan minber ve mihrabın yanı sıra müezzin mahfilinin altında bulunan kalem işçilikleri de döneminin en etkileyici bezemeleri arasındadır. Selimiye Camii’nin iç mekan süslemelerinde kullanılan ve tam 101 farklı lale desenini içeren İznik çinileri ise türünün en başarılı örnekleri olarak başlı başına görülmeye değer birer sanat eserleridir.
Selimiye Camii’nin, etrafındaki yapılarla birlikte kamusal bir yapılar bütünü oluşturduğunu, yani bir külliyenin merkezinde yer aldığını belirtmiştik. Yapıyı üç taraftan çevreleyen dış avluda dönemin eğitim kurumları olan Dar-ül-Sübyan, Dar-ül-Kurra ve Dar-ül-Hadis medreseleri, bir muvakkithane ve kütüphane de bulunur. Caminin batısında yapıyı destekleyen istinat duvarı boyunca uzanan arasta ise geliriyle külliyeyi ekonomik olarak destekleyen bir çarşı olarak faaliyet gösterir.
Tek bir yazıya sığdırılması oldukça güç olan ve mutlaka gidilip yerinde görülmesi gereken Selimiye Camii ve Külliyesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve İslam medeniyetinin en önemli eserlerinden biridir. Sanat, mimari, mühendislik tarihi gibi pek çok disiplinden uzmanların özellikle ilgilendiği bu muhteşem yapı, insanlığın yüzyıllar önce inanç ve dehayla yarattığı ihtişamı yakından görmek isteyen ziyaretçilerini bekliyor.